Tasavvuf Nedir? Tasavvuf Hakkında Kısa Bilgi
Tasavvuf Nedir? Tasavvufun Özellikleri nelerdir? Kişinin Allah’a dolaysızca yakın olmasını ifade eden tasavvuf düşüncesi Hz. Muhammed’in vefatından iki yüz yıl kadar sonra kurumlaşmıştır. Ancak Hz. Muhammed’in Hira mağarasında inzivaya çekilmesi, tasavvufun ilk örneği olarak gösterilmektedir. Tasavvuf, birden ortaya çıkıp yayılmamış, belli aşamalardan geçerek olgunlaşmış bir felsefi düşünce sistemidir.
Tasavvuf Nedir?
Tasavvuf nedir sorusuna verilebilecek en iyi yanıtlardan biri; hem bir inanç hem de bir yaşam biçimidir. Tasavvuf başlı başına bir inanç sistemi olmasa da bir felsefe, hatta bir yaşam biçimi olarak karşımıza çıkabiliyor.
Tasavvufun diğer adı sufizm ya da sufiliktir. Tasavvuf “Kuran-ı Kerim’in bütününe inanıp onu yaşamak” şeklinde de tarif edilebilir.
Tasavvufi öğretiye göre insan kendini keşfetme yolculuğuna çıkar. Kişinin kendine sorduğu ve kendini bulmaya yönelik sorular sufizm öğretisine göre cevaplanır. Dikey ve yatay olmak üzere iki boyut vardır. Dikey boyutta insan kendini özünü bulurken, yatay boyutta dünyevi ilişkilerde sevgi ve uyum vardır.
Tasavvufa göre bilginin üç kaynağı vardır ve bunlar akıl, nakil ve vahiydir. Tasavvuf her ne kadar felsefenin alanına girse de felsefeden farklı olarak metafizik dünyanın anlaşılması için sadece aklın yeterli olmadığına inanır.
Tasavvufun Gelişimi
Tasavvuf düşüncesinin gelişimi üç aşamadan geçmiştir;
İlk aşama olan oluşum aşamasında dünyevi ve maddi değerlere sırt dönerek tamamen Hz. Muhammed’in izinden gitme fikri ön plana çıktı.
Bu düşünce yapısının ön plana çıkmasının en büyük sebeplerinden biri 8. yy.da Emeviler döneminde devlet adamlarının kendilerini dünyevi zevklere fazlaca kaptırmasıydı. Buna bir tepki olarak zahidler inzivaya çekilerek kendilerini tamamen ibadete verdiler. Oluşum aşamasındaki tasavvuf düşüncesinin önemli temsilcileri arasında Veysel Karani, Cafer Sadık, İbrahim Edhem sayılabilir.
9.yüzyılda tasavvufun ikinci dönemi başlar. Bu dönem sistemleşme dönemidir ve tasavvuf İran, Türkistan ve Kuzey Afrika’da yayılmaya başlamıştır. Sistemleşme dönemi Allah’a doğru manevi bir yolculuktur. Ancak sistemleşme dönemi de kendi içinde iki döneme ayrılır.
Tasavvufun bu dönemde hızlıca yayılmasının en büyük nedeni o dönemdeki Moğol istilasının yarattığı yıkım ve bu yıkımın sebep olduğu ruhani arayıştır. Özellikle Fergana Vadisi denilen ve Buhara, Semerkant ve Taşkent şehirlerini kapsayan bölgede bir çok mutasavvıf (tasavvuf ehli kişiler) karşımıza çıkar. Ahmed Yesevi ve Ebdulkadir Geylani bu isimlere en iyi örneklerdendir. Mevlana Celaleddin Rumi, Cüneyd Bağdadi, Hacı Bektaşi Veli, İmam Gazali, Muhyiddin Arabi ve Yunus Emre diğer büyük mutasavvıflar ya da sufilerdendir.
10. yy. itibarıyla tasavvufa en büyük katkı Fars ve Türkmen Müslümanları tarafından yapılmıştır.
İlk döneminde insani niteliklerin ilahi niteliklere dönüşmesi gibi bir anlayış baş gösterdi. Bu inancı benimseyenler velilerin olağanüstü güçleri olduğunu ve Allah’ın bütün nitelikleriyle velilerde tecelli ettiğini savundular. Elbette bu görüş o dönemde başta din bilginleri olmak üzere insanların büyük tepkisine neden oldu. Bu anlayışa sahip olanlar ya hapsedildi ya da sürgüne gönderildi. Ancak bu düşünce tamamen ortadan kalkmadı ve ileride Muhyiddin Arabi’nin “vahdet-i vücud” yani varlığın birliği öğretisine dayanan felsefi sistem haline geldi.
Sistemleşme döneminin diğer bir tutumu ise birincisini tamamen reddeden, tasavvufta şeriata uygunluk arayan ve aynı zamanda akıl ve düşünceye önem veren bir tutumdur. Vahdet-i vücud öğretisine karşılık vahdet-i şühud yani görülenlerin birliği öğretisini geliştirip savundu. Gazali bu fikri savunan düşünürlerdendir.
Tasavvufun üçüncü aşaması olan örgütlenme döneminin başlaması ise 12. yüzyıla tekabül eder. Bu aşamada bazı mutasavvıflar tasavvufi uygulamaları kendi düşünceleri doğrultusunda yorumlayarak kendi isimlerini taşıyan tarikatlar kurdular.