Ayasofya Tarihi Hakkında Bilgi; Ayasofya’nın Önemi Nedir?

Ayasofya Tarihi

İstanbul’un Fatih ilçesinde bulunan ve günümüzde camii statüsüne sahip olan Ayasofya’nın önemi nedir? Bu içeriğimizde Ayasofya Tarihi hakkında bilgi veriyoruz.

Ayasofya Camii’nin resmi adı Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’dir. Ayasofya’nın kelime anlamı ise “Kutsal Bilgelik”tir. Zira Antik Yunan dilinde “Aya” kelimesi “kutsal”; “Sofya” kelimesi ise “bilgelik” anlamına gelir. Kutsal Bilgelik aynı zamanda Hristiyanlığın Ortodoksluk mezhebinde Tanrı’nın üç niteliğinden biridir.

Ayasofya Tarihi Hakkında Bilgi

6.yy.da (532-537) İstanbul tarihi yarımadada Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından İsidoros ve Antemius’a yaptırılmıştır. (Antemius, inşaatın ilk yılında öldüğü için, binanın yapımına İsidoros devam etmiştir.) Yapının inşaatında yaklaşık 10 bin işçinin çalıştığı bilinmekle birlikte imparatora büyük bir servete mâl olmuştur. Ayasofya’nın yapımında kullanılan sütun, kapı ve taşlar gibi malzemelerin bazıları, Ayasofya’dan önce yapılmış olan daha eski tapınaklardan getirilmiş, Bizans İmparatoru tarafından basilika planına uygun şekilde bir katedral olarak inşa ettirilmiştir.

Yaklaşık 900 yıl boyunca Bizans İmparatorluğu’nun en önemli yapılarının başında yer alan Ayasofya; 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle camiye dönüştürülmüştür. 1934 yılına kadar camii olarak hizmet veren yapı bu tarihteki Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüş ancak 2020 yılında yapıya tekrar camii statüsü verilmiştir.

Ayasofya’nın kiliseden camiye dönüştürülmesiyle, yapının içinde yer alan ve Hristiyanlık sembolü olan insan figürlerinin üzeri ince bir sıvayla kapatılarak korunması sağlanmıştır. Nitekim müzeye dönüştürülmesi sırasında bu sıvaların bazıları çıkarılmıştır.

Ayasofya'nın İci
Ayasofya’nın İçinden Bir Görünüm

Ayasofya Tarihinin Dönemleri ve Ayasofya Kilisesi

Ayasofya’nın tarihi aslında üç döneme ayrılır. Zira bir takım tahribatlar nedeniyle üç kez inşa edilmiştir. Günümüzdeki Ayasofya “üçüncü Ayasofya”dır.

Birinci Ayasofya

Yapımı Bizans İmparatorluğu’nun ilk hükümdarı olan I. Contantinus tarafından başlatılmıştır. I. Constantinus döneminde Hristiyanlık, imparatorluğun resmi dini ilan edilmiştir. Böylece büyük bir dini yapının yapımına başlanmış, I. Constantinus’un oğlu II. Contantinus döneminde, 360 yılında kilisenin yapımı tamamlanarak açılışı gerçekleştirilmiştir. Ayasofya Kilisesi, Artemis Tapınağı üzerine inşa edilmişti ve artık imparatorluğun ana kilisesi durumundaydı.

Birinci Ayasofya Kilisesi 404’te çıkan bir iç isyan sırasında yakılarak tahrip edilmiştir.

İkinci Ayasofya

Bizans İmparatoru II. Theodosius döneminde günümüzdeki Ayasofya’nın bulunduğu yere 415 yılında inşa edilmiştir. Ancak bu da 532’de gerçekleşen Nika Ayaklanması sırasında yakılıp yok edilmiştir.

Üçüncü Ayasofya

İkinci Ayasofya’nın yıkılmasından birkaç gün sonra dönemin imparatoru I. Justinianus; öncekilerden farklı ve çok daha iyi bir kilise yaptırmaya karar verdi. Kilisenin inşaatında kullanılacak olan malzemeler için, mevcut yapı ve tapınaklarda bulunan hazır malzemelerden yararlanılmasına karar verildi. Böylece inşa süresi normalden çok daha kısa sürecekti. İnşaatın sütunları için Efes’teki Artemis Tapınağı, Mısır’daki Güneş Tapınağı, Lübnan’daki Baalbek Tapınağı gibi önemli tapınakların sütunlarından yararlanıldı. Ayrıca Anadolu’nun çeşitli yerlerinden taşlar getirtildi. Kilisenin kaplama ve sütunlarında kullanılan taşlardan kırmızı Mısır, sarı taş Suriye, yeşil porfir Yunanistan, siyah taş ise İstanbul kökenlidir.

Ayasofya kilisesinin yapımı tamamlandığında o döneme kadarki en büyük yapı olan Süleyman’ın Tapınağı’ndan daha büyük bir mimari eser olarak ortaya çıkmıştı.

Ayasofya’nın 537 yılında açılışından 15-20 yıl sonra Gölcük ve İstanbul depremleri ana kubbenin çökmesine neden oldu. Derhal başlatılan restorasyon çalışmaları ise 562 yılında tamamlandı.

Ancak bu, son değildi. Zira Ayasofya kilisesi bundan böyle çeşitli tahribatlara maruz kalacaktı. Farklı zamanlarda meydana gelen deprem ve yangın gibi afetlerde zarar gören kilise, tekrar tekrar restore edildi. Sadece doğal afet değil, Dördüncü Haçlı Seferi sırasındaki Latin istilası ile de tahrip edilip yağmalanmıştıı. Yüzyıllar boyunca Ortodoksluk merkezi konumunda olan Ayasofya, 13. yy.daki Latin istilası sonucu Roma Katolik Kilise bünyesinde bir katedrale dönüştürüldü. Çok geçmeden Ayasofya tekrar Bizanslıların kontrolüne geçti (1261).

Ayasofya
Ayasofya

Ayasofya Camii Dönemi

Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle Bizans İmparatorluğu yıkıldı. İstanbul fethedildiği sırada oldukça bakımsız durumda olan Ayasofya Kilisesi, padişahın emriyle temizlenerek camiye çevrildi. Camiye dönüştürülen Ayasofya’nın ilk minaresi de bu dönemde yapıldı.

II.Selim döneminde ise tarihin en büyük mimarlarından biri olan Mimar Sinan tarafından, yapının depreme dayanıklılığını arttırmak için istinat yapıları (payanda) inşa edildi. Mimar Sinan’ın Ayasofya Camii’ne bu payandaları eklemesinden sonra bina bir daha çökmedi. Mimar Sinan ayrıca Ayasofya Camii’nin batı kısmına iki minare, hünkâr mahfili ile II. Selim’in türbesini eklemiştir. II. Selim’in türbesinin dışında Camii’de III. Murad ile III. Mehmed’in de türbeleri vardır ancak bu türbeler 17. yy.da eklenmiştir. Daha sonra I. Mustafa ve I. İbrahim’in türbeleri de eklenmiştir.

Osmanlı padişahları Ayasofya Camii’ne zaman içinde eklemeler yapmaya devam etmiştir. Özellikle I. Mahmud döneminde yapılan restorasyon çalışmalarıyla birlikte medrese, imarethane, şadırvan da eklenerek Ayasofya Camii bir külliye özelliği kazanmıştır.

Ayasofya Müze Dönemi

Ayasofya Camii, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmiş; 1935 yılının başında da ziyarete açılmıştır. 2005 yılı itibarıyla da tekrar cami olma süreci başlamıştır. 2005 ve 2016 yıllarında bu doğrultuda açılan davalar sonuçsuz kaldı. Ancak 2016 yılının Ekim ayında Ayasofya’daki Hünkar Kasrı’na asaleten imam ataması yapıldı. (Hünkar Kasrı, müzenin Müslüman ibadetine açık olan bölümüydü).

2020 yılında Cumhurbaşkanı kararı ile Ayasofya Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi ve bunun sonucunda da 86 yılın ardından Ayasofya’nın statüsü tekrar müzeden camiye döndü.

Ayasofya’nın Önemi Nedir?

Dünya mimarlık tarihinin en önemli yapıları arasında yer alan Ayasofya’nın ön plana çıkan mimari özellikleri şöyledir;

-İnşa edildiği dönemde diğer bazilika planına sahip hiçbir yapı Ayasofya’nın kubbesi kadar büyük bir kubbe ile örtülememişti.

-Yapının iç yüzeylerinde kullanılan mozaikler altın kaplıdır.

-Bizans mimarisinin baş yapıtı konumundadır ve ayrıca hem pagan, hem Ortodoks, hem Katolik hem de İslam kültürünün sentezidir.

-Dünyanın en eski katedrali olma özelliğine sahiptir.

-Yapıldığı dönemden itibaren bin yıl boyunca dünyadaki en büyük katedral konumunda kalmıştır.

-Dünyanın en uzun süre ibadethanesi olmuş yapıların başında gelir. Bu süre 15 yüzyıldır.

Terleyen Sütun Ayasofya
Terleyen Sütun

Terleyen Sütun Nedir?

Ayasofya’nın kuzeybatı nefinde, giriş kapısının sol tarafında yer alan mermer sütun, “terler direk” veya “terleyen sütun” adıyla bilinmektedir. Bu şekilde adlandırılmasının nedeni ise sütun üzerindeki delikten ıslaklık sızıyor olmasıdır. Evliya Çelebi bu ıslaklığın baş ağrısı ve sıtma gibi hastalıklara şifa olduğunu belirtmiştir.

Hem Hristiyanlar hem Müslümanlar açısından terleyen sütun hakkında pek çok efsane vardır. Ziyaretçiler sütunun üzerinde yer alan deliğe baş parmaklarını sokup parmaklarını saat yönünde çevirirler ve dilek tutarlar. Bu sırada eğer parmaklarında bir nem ya da ıslaklık hissederlerse dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır.

Efsanelerden biri şöyledir; Hz. Muhammed döneminde gerçekleşen bir depremden sonra zarar gören Ayasofya’yı restore etmek için, Hızır Efendi’nin tavsiyesi ile Hz. Muhammed’in tükürüğü, zemzem suyu ve Mekke toprağının kullanıldığı harç bu sütunun altında yapılıp kubbenin onarımı için kullanılmıştır.

Diğer bir inanış da sütun üzerinde bulunan deliğin Hızır Efendi’nin, Ayasofya’nın yönünü kıbleye çevirmek için parmağını soktuğu deliktir.

Hristiyanlar ise sütun üzerindeki deliğin Meryem Ana’nın gözyaşından kaynaklandığına inanırlar. İsa Peygamber’in çarmıha gerildiği sırada Meryem Ana’nın gözünden düşen gözyaşının yerdeki mermeri deldiğine; bu mermerin Kudüs’ten Ayasofya’ya getirilip buraya yerleştirildiğine inanılır.

Tarihin diğer önemli yapılarından biri olan Sultan Ahmed Camii hakkında bilgi için; Sultan Ahmed Camii Özellikleri başlıklı içeriğimizi de inceleyebilirsiniz.

Bunları da beğenebilirsiniz
Bu Konu Hakkında Siz Ne Düşünüyorsunuz?